Bin Minareli Şehir

Anlamı “muzaffer, galip gelen” şeklindeki “Kahire”, nedense benim aklıma hep İstanbul’u getiriyor. Aslında bu zannımda çok haksız sayılmam. İstanbul ile birlikte İslam coğrafyasının en önemli kentlerinden birini oluşturuyor Kahire. İstanbul ile ortaklığı yalnızca kadim tarihi ile sınırlı da değil. Kahire tarihine bakıldığında İstanbul’un o eşsiz suyolu olan boğazının etkisi ne kadar mühimse, Kahire için de Nil Deltası aynı önemi taşıyor. Nil Irmağının doğu kıyısında, ırmağın Reşit ve Dimyat kollarına ayrıldığı noktanın aşağı kıyısında yerleşim yerleri başlıyor. Bereketli ve savunmaya imkân veren topraklar birçok uygarlığa da kapı aralıyor. Geçmişinde Memfis ve Babil gibi uygarlıklarının izlerini görsek de Kahire aslında İslam tarihinin erken dönemlerinden beridir en önemli şehirlerden birisi konumunda.

misir-kahire-kamuran-kaya-2

Hz. Ömer döneminde fethedilen şehir ardından Abbasiler, Tolunoğulları, Fatimiler, Eyyubiler ve Memluk hanedanlıklarının egemenliğine girer. Bugün Kahire’de özellikle camilerin mimari çeşitliliğinin nedeni, hemen hemen tüm İslam toplumlarının buraya yerleşmesi olarak görülmeli. Ve Yavuz’dan beri devam eden Osmanlı idaresi ile özellikle anılmaya değer Mehmet Ali Paşa hanedanlıkları. Napolyon’un 1798 yılındaki Mısır seferi ile başlayan Fransız etkisi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu hanedanın Kral I. Faruk döneminde 1952 yılında yıkılması ile özellikle Cemal Abdülnasır ile başlayan ulusal hareketlenmeler. Ve yıllarca süren Arap/İsrail Savaşları ve bir suikasta kurban giden Enver Sedat dönemi. 1980’lı yıllara damga vuran Hüsnü Mübarek ve ardından Arap Baharının etkisi ile Mursi’nin iktidarı ve ardından Sisi rejimi. Kısaca tarihin Kahire için ana arterleri bunlar. En az İstanbul kadar zengin değil mi? Ve İstanbul kadar da kalabalık. Zaten burası dünyanın en kalabalık yedinci yerleşim yeri. İşte İstanbul’un akla gelmesinin bir nedeni daha. Ve Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır Seferi sonrasında dikilitaşın getirtilerek İstanbul’un en tarihi yerine konulması. Kahire’den bir hatıra olarak.

Kahire’nin Antik Dönemi ve Piramitler

Mısır’ın farklı noktalarına Türkiye’den birçok uçuş mevcut. Hurgada ve Şarm El Şeyh daha çok deniz tatili için tercih edilirken Kahire tarihi dokuyu koklamak için kaçırılmayacak bir yer. Kahire’den inince şehirde bir kahverengi toz bulutu ile karşılaşıyorum. Her yer kahve tonunda. Evler, insan tenleri. Sıcak bir coğrafya. Bu nedenle mutlaka uygun bir zamanı kollamak gerek. Yoğun toz bulutunun arasında otele yerleşiyorum. Ama uyumadan önce şunu fark ediyorum: Burada her şey nazikâne deyişle bahşiş temelinde ilerliyor. Yarım bildikleri Türkçe ile size ne hizmet sunulursa sunulsun burada bahşiş talebi bitmiyor. Örneğin havaalanındaki görevli bavulunuzu arama noktasına koyarken bahşiş diyor. Müzelerin bile bir bölümü ancak bahşiş ile açılıyor. Trafik polislerinin de bahşiş istemleri son bulmuyor. Ve erken kalkıyorum. İlk durağın neresi? diye bana sormayın, zaten tahmin etmişsinizdir. Piramitler elbette. Her zaman insan ürünü mü yoksa bunlar uzaylıların mı eseri ya da tıpkı Atlantis gibi kayıp bir uygarlığın mı bize mirası? diye düşündürten o görkemli yapılar. Eski Şehir denilen yerde bulunan piramitler çok erken dönemlerde, ta 1979 yılından beridir UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almakta. Giza Piramitleri firavunların mezarı olarak tasarlanmış. Piramitlerin içine çok değerli malzemeler de konulurmuş. Dolayısıyla bunları koruyan Uşepti isimli mezar bekçileri de gömülenler arasında imiş. Piramitler hangi firavun adına yapıldıysa onun adı ile anılır olmuş. Aslında biz en çok piramitlerin en büyüğü olan Keops’u biliyor isek de aslında burada toplamda yüzden fazla piramit bulunmakta. Bilinen en eski piramitleri görmek istiyorsanız Memfis’in Kuzeybatısında yer alan Sakkara’ya ve Sudan sınırına, örneğin Kuş Krallığına uzanmak gerek.

misir-piramitleri-kamuran-kaya-1

Piramit turu artık Mısır turizminin bir parçası. Öncesinde benim Tahrir Meydanında ziyaret ettiğim Kahire Arkeoloji Müzesi artık piramitlere yakın bir bölgede. Yakın zamanda şaşalı Mısır kıyafetleri ile geleneksel Mısır ritüellerine uygun olarak taşınan müzeyi artık piramit gezisinden sonra gezebilirsiniz. Evet, piramitler bir turistik gezi olarak algılandığından burada develeri, atları ile sizi bekleyen ve oldukça da yüklü para isteyen kişilere rastlayabilirsiniz. Piramitleri bir nevi koruduğu düşünülen ve Napolyon’un seferi sırasında burnundan zarar gördüğü belirtilen sfenks de bu gizemli yere daha bir egzotik hava katıyor. Piramitlerden sonra artık Antik Mısır’ı daha iyi kavramak için bu kez yolumu Arkeoloji Müzesine yönlendiriyorum. Dediğim gibi ben Tahrir Meydanındaki müzeye gitmiştim. Burada Antik Mısır ve firavunlara dair ne görmek istiyorsanız her şey var. Tabi ki “Tutankhamun Hazineleri” kısmı en etkileyici bölüm. Benim için ve esasında tüm Arap coğrafyası bakımından piramitler kadar değerli bir başka hazine daha var: Ümmü Gülsüm. Ona dair tüm bilgileri içeren müze Nil Nehri kıyısında yer alan, 2001 yılında açılışı yapılan, 1851 yılında inşa edilen Manastırlı Hasan Paşa Sarayının içinde bulunmakta. Burada o ikonik gözlüklerinden, eldivenlerine, kimlik ve pasaport belgelerine tadar tüm önemli kişisel eşyalarını ile verdiği konserlerdeki kayıtlarına kadar birçok bilgiyi edinmeniz mümkün. Bu arada bir not: Kahire’de bir de Ümmü Gülsüm Heykeli bulunmakta.

misir-kahire-kamuran-kaya-4

Mehmet Ali Paşa Hanedanlığı

Bizim için Kahire demek aynı zamanda Mehmet Ali Paşa demek bir bakıma. Mehmet Ali Paşa’ya ait birçok eseri Kahire’de görmeniz mümkün. Ama kuşkusuz en önemlisi kendisinin türbesinin de bulunduğu, adına yapılmış camii. Yapımına 1830 yılında başlanan, mimarı olarak kaynaklarda İstanbul’dan gelen Boşnak Yusuf isminin belirtildiği camiinin tamamlanması Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa zamanında 1848 yılında olmuş.  

Temeli daha 12. Yüzyılda Eyyubi hanedanlığınca atılan ve ta Osmanlı dönemine kadar yapımı devam eden Kahire Kalesi daha sonra Kahire’yi çevreleyen mezarlığın bir parçası haline gelmiş. Kahire Kalesinin ölümle anılması sadece mezar ile bütünleşmesinden ötürü değil. Aynı zamanda Mart 1811 yılında Memluklerin Mehmet Ali Paşa güçlerince tamamen yok edilmesinin de yani Kölemen tarihinin sona erdiği yer olarak da sembolik bir öneme sahip. 

misir-kahire-bin-minareli-sehir-kamuran-kaya

Önemli bir gezi noktası ise yakın tarihte bir bakıma Hüsnü Mübarek aleyhine çok sayıda eylemin başlangıç konumunda bulunan ve sonunda Mübarek’in devrilmesine de yol açan eylemlerin merkezi olarak hatırlanacak Tahrir Meydanı. Tahrir Meydanı’nda en son 2020 yılında obelisk yerleştirilerek merkezi bir mekân olma konumu daha da sağlamlaştırılmış.

Hem bir zamanlar Mehmet Ali Paşa hanedanının ülkeyi yönettiği merkez olan hem de günümüzde de devlet başkanı konutu olarak kullanılmaya devam eden ve bir kısmı gezmeye açılmış bulunan Abidin Sarayı kaleden sonra bir yönetim merkezi haline getirilmiş. Şehrin İslam dönemi dışında bir de Hristiyan köklerine ulaşmak için rotamızı bu kez Coptic Cairo’ya çeviriyoruz. Çevresindeki Aziz Barbara, Aziz George Rum Ortodoks Kiliseleri ile Roma Babil Kulesi, Kıpti Müzesi gibi yerler gezilebilir.

El Ezher: Âlimler Merkezi

Kahire’de Arap pazarları geleneğini en iyi yansıtan yerlerden olan “Han El Halil”, Al Hussein Camii ile El Ezher Üniversitesinin yanında yer almakta. Temeli 14. Yüzyıla kadar uzanan çarşıda özellikle mis kokulu baharatlar, el yapımı hediyelikler bulunduğu gibi sokak lezzetlerine de denk gelebilirsiniz. Özellikle ezan saatlerinde buranın o insanı başka dünyalara götüren güzelliklerini daha hissedersiniz. Tam karşısında yer alan El Ezher Camiinin tarihi 972 yılına kadar gitmekte. Aynı anda 20.000 kişinin ibadet edebildiği bu önemli İslam eseri aynı zamanda İslam âlimlerinin yetiştiği El Ezher Üniversitesinin temelini de oluşturmakta.

misir-kahire-kamuran-kaya-3

Kahire’ye gelmişken son duraklarımdan birisi Caioro Tower oldu. Nasıl ki bizde Çamlıca, Berlin’de TV kuleleri varsa, burası da ta inşa edildiği Devlet Başkanı Cemal Abdulnasır’ın 1960 yıllarından beridir simge yerlerinden birisi. 187 metre uzunluğundaki kule Kahire’nin Zamalek Mahallesinde bulunmakta. Buradaki seyir terasından Kahire’nin tüm güzelliklerini görmeniz olası. Son durağım ise yapımı yaklaşık kırk yıl süren ve sonunda 1912 yılında ibadete açılan Er-Rifai Camisi oldu. Caminin dış ve iç görkemi dışında bir özelliği de Hidiv İsmail Paşa, Kral Faruk ve son İran Şahı olan Muhammed Rıza Pehlevi’nin mezarlarının burada bulunması.  

Bu kadar gezdikten sonra Arap dünyasının Balzac’ı olarak anılan Nobel ödüllü Necip Mahfuz gibi kendimi meşhur kahvehanelerine atıyorum. Bilindiği üzere bir Kahire yazarı olarak Modern Kahire’ye tepkili ancak kadim Kahire’nin tam bir sevdalısı olarak Mahfuz, Ali Baba Kıraathanesinin müdavimiydi. Zamanda bir yolculuk yapmak için El Fishawi’ye gidiyorum. Uzaktan bir ezan sesi işitiyorum. Gözlerimi kapattığımda Kahire’ye neden “bin minareli şehir” dendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. O eşsiz nağmeleri işittiğimde, duaya kalkan elleri gördüğümde sonrasında nerede olursam olayım tüm bunlar önce bana Kahire’yi anımsatıyor.