Ekonomik gelişmeler son dönemlerde dikkat çekmeye devam ediyor. En son açıklanan Amerika Birleşik Devletleri çekirdek TÜFE verisi, ekonomideki dalgalanmaların bir yansıması olarak beklentilerin üzerinde geldi. Aylık %0,3 artış gösteren çekirdek TÜFE, yıllık bazda %3,3 seviyesine yükseldi. Aynı dönemde tüketici fiyatları aylık %0,2 artış kaydederken, yıllık enflasyon %2,4'e düştü. Ekonomistlerin beklentileri aylık %0,1 ve yıllık %2,3 seviyesindeydi. Ağustos ayındaki veriler ise aylık %0,2 ve yıllık %2,5 oranında artışla dikkat çekmişti. Bu veriler, ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz politikaları üzerindeki belirsizlikleri artırdı. Beklentilerin üzerindeki enflasyon verileri, FED’in faiz indirimine gitme ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Faiz indirimi için daha erken olduğuna dair bir görüş güç kazandı. Daha önce 17-18 Eylül tarihlerinde yapılan Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısında, faiz indirimi konusunda birçok farklı görüş ortaya atıldı. Çoğunlukla hâkim olan görüş ise 50 baz puanlık bir düşüşle başlamanın makul olduğuydu. Toplantı tutanakları incelendiğinde, FED faiz indirimi hamlesini enflasyona ve istihdam verilerine karşı bir adım olarak görülürken; işsizlik ve istihdam gücündeki zayıflama bu hamle konusunda tedirginlik yaratmaya devam ediyor. FED’in birincil önceliği ise enflasyonu düşürerek piyasa koşullarının kontrol altına almak olarak öne çıkıyor.
Faiz indirimi konusunda agresif şekilde hızlı indirimler ya da bir süre beklenmesi gibi birçok farklı görüş var olsa da bence olması gereken; mevcut piyasada var olan enflasyonu yukarıya yönelik ivmelendirecek riskler ve ekonomik belirsizlikler sebebiyle daha sakin ve kademeli bir faiz indirimi tercih edilmelidir. Son kararla politika faizi %4,75-%5,00 aralığına çekildi ve bu durumun yıl sonuna kadar devam edeceği ve faizin %4-%4,5 aralığına kadar ineceği öngörülmektedir. Bu sayede uzun vadede beklenen %2’lik hedefe 2027 yılı itibariyle ulaşılabileceği beklenmektedir. Ayrıca hızlı faiz indiriminden ziyade küresel çapta tüketici harcamalarını ve finansal piyasaları da iyi yönetmek gerekmektedir. Ayrıca jeopolitik riskler ve tedarik zinciri sorunları gibi faktörlerin de enflasyon üzerinde baskı yaratabileceği unutulmamalıdır. Son yıllarda ABD’de artan istihdam düşüşü riskleri de ekonomiyi ve toplumu zorlamaktadır. Örneğin, ABD'de işsizlik maaşı başvuruları Eylül ayında dikkat çeken bir artış gösterdi. 5 Ekim haftasında işsizlik maaşı başvuruları 33 bin artarak 258 bine ulaştı. Beklentilerin 230 bin seviyesinde olduğu bu veri, Michigan'daki Helene Kasırgası’nın işgücü piyasası üzerindeki olumsuz etkilerini yansıtıyor. Dört haftalık ortalama 231 bin olarak açıklandı ve işsizlik maaşı başvurularından yararlanan toplam kişi sayısı 1,86 milyon seviyesine yükseldi.
Küresel piyasalar ise ekonomik dalgalanmalardan nasibini almış durumda. Küresel enerji piyasalarında petrol fiyatları dalgalanmaya devam ediyor. Ekim 2024 Kısa Dönem Enerji Görünümü Raporu’na göre; Brent ham petrol varil fiyatı 74 dolara kadar geriledi. Bu fiyat düşüşünün en önemli sebebi, küresel petrol talebine dair endişelerin, OPEC+ üretim kesintilerinden daha etkili olmasından kaynaklanmaktadır. Orta Doğu’da son dönemde yaşanan gelişmeler ve artan savaş baskısı petrol fiyatlarını yukarı çekse de ABD Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) eylül ayında yaşanan düşüş ve 2025 için talep artışındaki yavaşlama beklentisiyle petrol fiyatı tahminlerini aşağı yönlü güncelledi. Bu yıl için Brent petrol fiyatının ortalama 80,86 dolar olması, 2025 yılı için ise fiyatın 77,52 dolar seviyesinde olması öngörülüyor.